Araştırmacı Kuzey Atacan
“Dünya' daki birçok devlet gizlenen UFO belgelerini açıklamaya başladı”
Brezilya
Hava Kuvvetleri gizledikleri belgeleri açıklıyor. Fransa gizlenen UFO
dosyalarını açıkladı. İngiltere Savunma Bakanlığı, gizli tutulan UFO
dosyalarını açıkladı. Danimarka Devleti UFO dosyalarını açıkladı. Bu ve
benzeri haberlerle dünya çapında devletler bazında UFO fenomen’inin ve
uzaylı olarak tanımlanan ‘Dünya Dışı Zeki Yaşam Formlarının’ resmi
olarak da kabul edildiğini görüyoruz.
Aslında
röportaj düşüncemizin temelinde yatan unsur biraz önce değinildiği gibi
‘Dünya Dışı Zeki Yaşam Formlarının’ gerçekten dünya dışı mı yoksa iç
içe bir durum mu olduğu ve benzeri türde genel kabul gören anlayışları
sorgulamaktır.
Verdiğimiz son örneklerden en eskilere yani mağara
resimlerine kadar tarih boyunca hep insanlıkla iç içe olmuş bir konuya
farklı bir bakış açısı getirerek yabancılaşma hissini ortadan kaldırmaya
çalışacağız. Bizlerle bu kadar içli dışlı olmuş bu fenomenin bizlere
yabancı olması düşünülemez.
Doğrudan temasların kitlesel çapta olmaması
nedeniyle kitlesel olarak üzerinde fazla durulmayan bu konu, ardında
yatan bir takım gerçeklerden dolayı bu şekilde gelişmiştir. İşte bizim
de bu noktada zaten yaşanmakta olan ifşaat sürecine doğrudan destek
vermekten ziyade gün gibi ortada olan bir durumun arkasında yatan
gerçekleri sorgulama yönünde olacaktır.
Şunu çok iyi biliyoruz ki
teknolojileri bizlerden çok çok daha ileri. Hatta bizler çok çok geri
iken bile bizlerden çok ileri bir teknolojiye sahip birçok farklı zeki
yaşam formu ile karşı karşıyayız. Bu zeki yaşam formlarının binlerce yıl
boyunca bizlere yaptığı müdahalelerin ve manipülasyonların ise farkında
değiliz. Pozitif ya da negatif, irade sahibi her yaşam formu gibi onlar
da dünya ve üzerindekiler üzerinde tasarrufta bulunma hakkına sahipler.
Özgür irade yasası gereği bu durum zaten engellenemez.
Anlamak
istediğimiz ne kadar ileri gidip gitmedikleri. Tavuk çiftliğinde
yetiştirilen besi tavukları mıyız?
Yoksa özgür iradelerine ancak mecburi
şartlar altında müdahale edilen kozmik bilinç gelişimine dokunulmayan
varlıklar mıyız?
Ya da bu ve diğer olasılıklar spektrumumun
neresindeyiz?
Tabiî ki işin içinde birçok farklı zeki yaşam formu olunca
kendi aralarındaki anlaşmazlık olasılıklarını da eklemeliyiz.
Bu
sorgulama niçin başlamış olabilir?
Yazının başında da belirtildiği gibi
devletler düzeyinde başlayan açıklamalar ve artan UFO gözlemleri ve yine
artan yakın temaslar bizi bu noktaya getirdi. Bir şeylerin olup bittiği
zaten bilinmekteyken asıl olup biten şeylerin yinede gizli kalıyor
oluşu gibi bir histen kurtulma çabası gösteriyoruz. Kurtulabilmek için
ise konuya dair akla takılan her soruya yanıt aramaya çalışmak
istiyoruz. Belki de birçoklarının söylediği gibi konuya boş
veremediğimiz için dolu dolu üzerine eğildik.
İndigo Dergisi’nde
geçtiğimiz sayılarda ilk röportajına yer verdiğimiz araştırmacı Kuzey
Atacan ile dünya dışı muhtemel yasam üzerine ikinci bir söyleşi
gerçekleştirdik. Atacan’ın sorularımıza verdiği cevaplar, UFO’lar üstüne
yapılan ciddi araştırmaları, dünya devletlerinin girişimlerini çarpıcı
bir şekilde gözler önüne seriyor.
Röportaj: Türker Ercan
Sayın
Kuzey Atacan, öncelikle UFO’ların yeraltı, su altı ve gezegen
yörüngesindeki üsleri hakkında ve bu üslerin lojistik amaçlı mı
kullanıldığı yoksa ne tür amaçlarla kullanılıyor olabileceği hakkında
bizi bilgilendirir misiniz?
Bilindiği üzere
dünyamız var oluşundan bugüne dek sayısız dünya dışı medeniyetin
ziyaretlerine maruz kaldı ve bu ziyaretler bugün bile büyük bir hızla
devam etmektedir. Bu geliş, gidişler sırasında dünya adını verdiğimiz bu
kozmik okyanustaki ufacık kum tanesi üzerinde hayatın yeni yeni
filizlendiği dönemlerde kimi zeki varlık buradaki düşünme yetisine sahip
canlı formlarına bilinmeyenin ve evrenin bilgisini taşıdılar.
Bu
kozmik yolcular çok uzak yıldızları aşarak bizlere ulaşırken kimleri
ise zaman, boyut kapılarını kullanarak bulunduğumuz sistemde tezahür
etmeyi başardılar. Misyonları gereği bazıları uzun soluklu sürecek bu
eğitim ve yeniçağa hazırlık döneminde burada kurdukları üslerde
faaliyetlerini devam ettirip görevleri bittiğinde geldikleri sisteme
geri dönerken, bazıları da dünyalı erkek ve kızları kendilerine eş
edinerek yepyeni kalıcı medeniyetler kurmayı tercih ettiler.
Binlerce
km ışık yılı uzaklıktaki bir galaksiden buraya sayısız varlık grubunun
geldiğini hesaba katarsak burada olmalarının birçok farklı sebebi
olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu yüzdendir ki dünya dışı zeki
varlıklara ait birçok üs hem yaşadığımız yer küre içerisinde, hem en
yakın uydumuz olan Ay’ın karanlık yüzünde çok büyük üsler kurmuşlardır.
Bu üslerin kuruluş amaçlarından bazılarını kısaca şöyle sıralayabiliriz :
1) Galaksiler arasındaki geçişi ve bilgi transferini sağlamak.
2) Komşu galaksilere ve dünyamıza yapılacak herhangi bir saldırı yada yıkımı engellemek.
3) Kozmik şuura sahip yeni bir birleşik galaktik birliğin tohumlarını atmak.
4) Kendi soylarının devamlılığını sağlamak ve yeni üstün melez bir türün ortaya çıkışına zemin hazırlamak.
5) Biz insan oğlunun tehditkar ve yok etmeye yönelik faaliyetlerini kontrol altında tutmak.
6) Galaksiler arasındaki seyahatlerde kullanılan araçların (UFO’ların) enerjileri temin etmek.
7) İlk insandan bu yana dünyamızın çeşitli noktalarında yerleşik varlıklarını sürdüren bazı dünya dışı uygarlıkların yaşam alanlarına sahip çıkmaları.
8) Antik çağlarda oluşturulmuş fakat sonraları bio genetik testlerle, savaşlarla, yıkımlarla öz benliğini yitirmiş, eski ilkel insanların deyimiyle “Yarı Tanrıların” şuurlarını yeniden uyandırmak.
9) Bazı varlıklar ise bizlerde bulunan genetik yapının ilk sahipleri olduklarını söyleyerek dünya üzerinde yaşamakta olan torunlarının varlığına sahip çıkmak için buradalar.
10) Kimisi ise insanoğlu dâhil yeni gelişmekte olan başka zeki varlıkları kolonileştirmek ve dünyamızın yaşam enerjisini, atmosferini, doğasını değiştirerek kendilerine uygun hale getirmek üzere dünyamız üzerinde ve çevresinde sayısız büyüklükte üsler kurmayı seçmişlerdir.
Bu üsler :
1) Yer yüzeyinde ve su altında.
2) Atmosferimize yakın noktalarda.
3) Ay ve Mars gezegeni gibi yakın yıldız sistemleri üzerinde.
4) Dünyamızın iç katmanlarında.
5) Çok gizli askeri tesislerde.
6) Ley hatları ve dünyamızın enerji akışının yaşandığı noktalarda.
7) Sizin de tahmin bile edemeyeceğimiz ıssız kasabalarda yerleşim yerlerinde kurulmuşlardır.
2) Atmosferimize yakın noktalarda.
3) Ay ve Mars gezegeni gibi yakın yıldız sistemleri üzerinde.
4) Dünyamızın iç katmanlarında.
5) Çok gizli askeri tesislerde.
6) Ley hatları ve dünyamızın enerji akışının yaşandığı noktalarda.
7) Sizin de tahmin bile edemeyeceğimiz ıssız kasabalarda yerleşim yerlerinde kurulmuşlardır.
Dünya gen havuzunda dünya dışı (uzaylı) geni müdahalesinin vardığı boyut sizce ne olabilir ya da nedir?
Âdem
ile Havva’nın dünyamız üzerinde ilk defa tohumlanıp çoğalmasından bu
yana dünya dışından, şu ya da bu sebeple gelen galaktik yolcular dünyalı
kız ve erkek çocuklarını beğenerek kendilerine eş seçmiş, onlardan bir
takım yollarla melez çocuklar, evlatlar edinmişlerdir. Bu çocuklar hem
bizlerin hem de onların DNA’larına sahip olup üstün bir takım
yeteneklere sahip olmuşlar ve büyük medeniyetlerin hanedanları haline
gelmişlerdir.
Zaten antik çağlara ait değişik formdaki iskelet ve
kafataslarının bulunması ve bunların hangi türe ait olduklarının tespit
edilememesi, ayrıca yazıtlarında bu varlıkların göksel bir takım
çiftleşmeler sonucu meydana geldiklerini kanıtlar niteliktedir. Bu
birleşmelerden çok öncesine bakacak olursak dünyamız henüz yaşanacak bir
halde değilken bile üzerinde zaten değişik kodlar taşıyan birçok
bakteri ve hücreye ev sahipliği yaptığını biliyoruz.
Yaşamı tetikleyen
bu hücrelerin ve bakterilerin yeni yeni oluşmakta olan dünyamıza çok
farklı noktalardan düşen meteor ve parçacık taşıyan kozmik materyallerce
taşındığını bilimsel veriler ışığında rahatlıkla söyleyebiliriz.Yakın
bir zaman öncesi NASA araştırmacıları yaptıkları araştırmalar
sonrasında, dünyamız üzerindeki bunca yaşam çeşitliliğinin ve DNA
bileşenlerinin önceleri uzayda oluştuğu ile ilgili ikna edici birçok
kanıtlar buldular zaten.
Son
yapılan araştırmalarda, 12 meteorit incelendikten sonra, DNA
bileşenlerinin uzayda oluştuğu kanıtlandı. Tüm bunların dışında, DNA’nın
içindeki bazı bileşenlerin, dünyamıza ait biyolojide nadiren bulunduğu
da gözlemlendi. Carnegie Bilim Kurumu’ndan Jim Cleaves, “Bu bileşenlerin
dünyamızda bulunmaması, DNA bileşenlerinin kökeninin dünya dışından
olduğunu destekliyor.” dedi.
Tüm bunların dışında dünya dışı varlıklarca
yapılan alıkoyma ve kaçırılma olaylarında olayı yaşayan tanıkların
gözlemledikleri en önemli sahne gemiye alınmış olan insanların sperm ve
yumurta hücreleri üzerinde yapılan mutasyon ve döllenmeye yönelik
deneylerdir.
Uzay gemileri içinde Cam fanus benzeri yapılarda saklanan
ve gelişimleri incelenen birçok insan ve onların karışımı hybrid (Melez)
varlıklar göze çarpmaktadır. Burada laboratuar ortamında yapay, ya da
eşeyli yollarla meydana gelen ceninler istenilen düzeye eriştiklerinde
yaşam olanakları sağlanıp gelişimleri tamamlandıktan sonra dünyamız
içerisine adapte edilerek görevleri gereği içimize karıştırılıyorlar.
İlk bakışta bizlerden çok farklı görünmemelerine rağmen birçok ayırt
edici özellikleri de iyi incelendiklerinde rahatlıkla fark
edilebilmektedir. Şuan bizlerle aynı atmosferi, aynı ortamı, aynı
hayatları paylaşan sayısız melez varlık aramızda dolaşmaktadır.
Bir
uzaylı istilası zaten olmuş ya da hali hazırda oluyor olabilir mi?
Dünya üzerinde insanlar tarafından yapılan zihin yönlendirme
tekniklerini ve zihin programlama çalışmalarını biliyoruz. Bu konuda
uzaylıların insanlık üzerinde ne tür zihinsel operasyonları olabilir?
Bu
soruya aslında çok çeşitli yönlerden bakmak gerek. Buradaki sorudaki
kasıt fiziki bir istila ve saldırı şeklindeyse buna cevabım çok net
olarak hayır olacaktır… Ama bu durum kategorik olarak incelenmelidir.
Bilindiği üzere bir istila illa silahlarla ve ordularla yapılmaz.
Gezegenimiz üzerinde bulunan ve gizli üslerde dünyalı işbirlikçileri ile
bir takım yasal olamayan faaliyetler yürüten varlıkları bu istilanın
bir tür alt başlığı olarak görebiliriz. Şuan için gözle görülür ve evet
bu bir istiladır diyeceğimiz açık ve kesin bir bilgi yok.
Fakat
yeraltında, dağlar içine oyulmuş mağara sistemlerinde, su altı ve
okyanus dibi gibi noktalarda çok büyük oranlarda bir yerleşiklik ve
üretim çalışmaları sürdürdükleri kesindir. Bazı dünya dışı varlık
gruplarının, dünyalı gizli birimlerle iş birliği içinde teknoloji ve
bilgi alışverişi içinde olmaları uzun soluklu derin bir istilanın
işaretleri de olabilir.
Bunun yanı sıra söz konusu dünya dışı
istila terimini farklı bir boyuttan ele alacak olursak evet beyinsel
olarak birçok insan bu varlıkların egemenliği ve kontrolleri altında
olup onlara hizmet etmekte ve sonucunu henüz tahmin bile edemediğimiz
bir takım oluşumlara zemin hazırlamaktadırlar.
Özellikle zihinleri
kontrol edilen ya da onların bilinci ile bu dünyada bedenlenmiş bir
takım şahıslar büyük toplumların başında liderlik vasfıyla kitleleri
rahatlıkla kontrol edip istemleri doğrultusunda yönlendirmektedirler.
Bu
durum direk bir istiladan çok daha tehlikeli ve karışık bir saldırıdır.
Bazı yaşanmış ve yaşanacak savaşların ve birçok ölümcül deneyin ardında
bile böylesi bir etki söz konusudur ama direk bir etki ile saldırı şuan
söz konusu olmadığı gibi, böylesi üstün teknolojilere sahip varlıkların
dünyamızı ele geçirmeleri de pek uzun sürmese gerek.
Böyle bir planları
olmadığını şuan bunu yapmamalarından çıkarabiliriz. Ama tüm bunlara
rağmen her şeyi tozpembe ya da çok güzelmiş gibi de göstermek yanlış
olacaktır kanaatimce.
Dünya
üzerinde insanlığın bugün içinde bulunduğu durumu göz önüne alarak
aslında başlatıldığı zannedilen ifşaat sürecinin de bir tür yönlendirme
olma ihtimali sizce nedir?
Yani ifşaatın arkasında aslında asıl gerçeğin
ifşa edilmemesini sağlamak gibi bir çaba olabilir mi?
Ben
bu ifşaat süreci içerisinde bir tek şeye dikkat çekmek istiyorum. Bu
durum aslında bir yandan iyi diğer yandan kötü sonuçlar doğurmaktadır.
UFO ve dünya dışı zeki varlıklar olgusu hakkında açıklama yapan
hükümetlerin söylemlerini ve açıklamalarını göz önüne alırsak bu
sözlerin ve yapılan açıklamaların çok yüzeysel ve halk arasından
bilinenden öteye geçmeyen şeyler olduğunu görüyoruz.
Açıklanan birkaç
olayın dışında hiçbir detaya girilmemesi, tatmin edici bir açıklama
yapılmaması, bilinenin ötesinde bir takım kanıtlar sunulmaması ve
demeçlerin bir anda kesilip sıradan basit ve küçümsenecek bir konu gibi
lanse edilmesi pek de doğru bir tavır değildir. Üstün körü yapılan
açıklamalar sadece kamuoyunun baskısını azaltmak ve evet bir zamanlar
böyle bir şey söyledik demek için yapılan devamı ve sürekliliği gelmeyen
söylemler demetidir.
Böylelikle UFO’lar konusu iki cümle ile
geçiştirilip halkın tansiyonu en aza indirilmiş olacaktır. Bu halkı
uyutma sürecinin yeni bir aşamasıdır. Ben hükümetlerin ve yetkili
üst düzey birimlerin bu tür çok gizli başlığı altındaki olayları
açıklarken bunlar ile ilgili ne tür çalışmalar yaptıklarını ne gibi
sonuçlara vardıklarını elde edilen verilerin neye ve kimlere dayandığını
açıklamalarını ve bu tür UFO’lar ve dünya dışı varlıkları araştıran
merkezlerin üniversitelerin kurumların tamamen saydamlaştırılıp, haber
alma özgürlüğüne uygun hale getirilmesinden yanayım. Yoksa tüm bu
açıklamalar “Suya yazı yazmak” gibi kalıcı olmayan eylemlerden öteye
geçmez.
Bu durum ulusal bazı istihbarat birimlerinin 1974’lü yıllar da
ve halen günümüzde de benzer bir yöntemlerle yaptıkları örtbas
kampanyalarıyla birebir aynıdır. Önce sahte birkaç UFO görüntüsü özel
efektlerle süsledikten sonra piyasaya gerçekmiş gibi sürülür.
Kısa bir
süreliğine varlıkları ve doğrulukları kanıtlanır gibi gösterilir.
Ardından bu bir takım gizli birimler fotoğraf ve görsel öğeler üzerinde
yaptıkları bir dizi sözde analizle görüntülerin sahte olduğunu
açıklarlar.
Ve halka bu görüntülerin çok iyi hazırlanmış birer
fotomontaj, hile oldukları lanse edilir. Sonra sözde yetkili birisi öne
sürülerek: biz bile ilk başlarda bu görüntülerin gerçekliğine inandık
ama detaylı analizler bu görüntülerin tamamen sahte olduğunu
kanıtladılar şeklinde tüm kamuoyuna açıklama yapılır. Bu açıklamadan
sonra tamamen gerçek görüntüler ve olaylar da bu yalan düzenin arkasında
gölgelenip örtbas edilip inanan zihinler bulandırılır.
Günümüzde
birçok ruhsal kanal mesajları yayınlanmaktadır. Bu mesajlarda uzaylı
varlıklar insanlara, insanlığın hayrı için mesaj verdiklerini
söylemektedirler. Bu konu hakkında fikirlerinizi öğrenebilir miyiz?
Ruhsal
mesajlar konusuna gelince ben bu piyasada çokça yalan sahte ve
şizofrenik sözde medyumun ya da kanalın olduğunu görüyorum. Ve bu
kişilerin haline sadece gülüyorum. Hangi vasıfla seçildikleri belli
olmayan, bizim bildiklerimizden öteye geçmeyen, masalımsı, birbirinden
tutarsız, bilimle dinle mantıkla arkeoloji ile çelişen, birçok insan
kaynağını bile bilmedikleri yerlerden bilgi mesaj aldıklarını söyleyip
bunları etraftaki insanlarla paylaşıyorlar. Bu ilk bakışta gülünecek bir
durum gibi görünse de çok tehlikeli ve toplumu yakından ilgilendiren
bir konudur.
Bu sözde kanalları ya da medyumları ve onların mesajlarını
burada eleştirirken ‘Gerçek medyumları ya da sezisi çok çok üst
derecelerdeki insanları bu durumdan ayrı tutuyorum.’ Şimdi soruyorum
size bugüne dek okuduğunuz, duyduğunuz sayısız kanal ve medyumik
bağlantı içinde hangileri kanıtlanmış ve temeli büyük bir gerçeğe
dayanan açıklamalardı.
Alınan
sözde bilgiler içinde; dünyanın bir okul olduğu, UFO’ların sürekli bizi
ziyarete geldikleri, yıldız savaşları, kozmik öğretmenler, soyut
kapılar ve ruhsal enerjiler dışında başka ne duyduk?
Hangi medyum ya da
kanal uzaylılardan bilgi alıp bir kanserin ilacını, ya da bir uzay
gemisi prototipini, ya da bizim bilmediğimiz ya da çok geçmişe dair
unuttuğumuz olayların bir dökümünü bizlere sundu.
Hiç biri! İşin diğer
bir komik ve bir o kadar alaysı tarafı da bu bilgileri verenlerin ya
dünya dışı zeki varlıklar olması ya da eskiden yaşamış üst benliğe sahip
insanların eterik âlemden gönderdikleri mesajlar olmasıdır.
Uzaylı
komutanlarla, Atatürk ile Hz Mevlana ile Hz İsa’ ile görüştüklerini bile
söyleyen öyle şahsiyetler tanıdım ki inanın anlattıklarını duysanız
sayısız cilt komik kitaplar ve filmler çekebilirsiniz.
Hiç birinde bir
inkılâp, akan kan ilgili bir çıkış yolu, yoksulluk çeken halka verilecek
bir parça ekmeğe dair bir cömertlik, Allah’ın kelamını dair
tasdikleyici bir söz duymadım ve görmedim.
Benim bu konuyla ilgili
çok merak ettiğim bir şey: eterik âlemde ya da farklı boyutlarda
bulunan bu varlıklar nasıl bu kadar rahat ki kafalarına göre insanlarla
iletişim kuruyorlar ve her şeyi çözmüş gibi yazılı sözlü aktarımlarda
bulunuyorlar.
Bilgi aktaran bu üst şahsiyetlerden dışında neden
zamanında yine çok özel işlere imza atmış diğer bilim insanları ya da
din önderleri, komutanlar yok bu durumda anlaşılabilmiş değildir. Fatih
Sultan Mehmet’i sayarken ondan bilgi alırken Deli İbrahim’i, ya da
Vahdettin’i neden kimse kaileye almıyor çok merak ediyorum…
İnanın ben
bu tip kitapları çok inceledim ve okudum. Artık bırakın okumayı
dinlemeye bile tahammülüm yok. Siz okuyucu dostlarıma da kendi naçizane
kanaatim tavsiyem bu tip kişileri ya da sözde mesajları kaileye
almamanız. Sizlerin sırtından tonlarca para kazanan, kitap satan, TV’ye
çıkıp boy boy manşet olup, inançlarınızı sömüren kişilere pirim
yaptırmayınız.
Örneğin,
dünya üzerinde ‘Yeni Bir Irk’ projesi gibi bir projeleri sizce olabilir
mi? Ya da sizce dünya çapında ne tür bir proje üzerinde
çalışmaktadırlar?
Evet,
elde edilen veriler ve gözlemler böyle bir projenin varlığını
göstermektedir. İnsan ve hayvan kaçırılmalarındaki asıl sebeplerden biri
de DNA’mızdaki duygu kodlarımızın deşifresi dışında yeni bir ırkın
meydana getirilmesi yatmaktadır. Kimi varlıklar bu çalışmalarını iyi
temellere dayandırırken kimleri ise bu tür çalışmaları fark kötü amaçlar
için gerçekleştirmektedirler.
Ele
geçen ölü varlık bedenleri, mutasyona uğramış canlılar, kaçırılan insan
embriyoları ve ceninleri, kişiler üzerinde yapılan jinekolojik
incelemeler bu projelerinin korkunç derecede ilerlediğinin birer
kanıtıdır.
Yeni yeni açıklanan ve deşifre edilen gizli bir üs olan Dulce
Üssü’nde mutasyon geçirmiş canlıların meydana getirildiği ve Meksika ve
Güney Amerika kırsallarında görülen ve keçi koyun gibi hayvanların kanı
ile beslenen bir tür yaratığın bu üsde yaratılıp yetiştirildiği bilgisi
o üs de görev yapmış yetkililerce dünya kamuoyuna sızdırılmıştır.
Bu üs
içerisinde 6 özel bölüm bulunmakta ve her biri bölüm çok farklı
konulara hizmet etmektedir. Ama bizi burada asıl ilgilendiren bölüm 6.
bölümdür. 6. Bölüm “Kâbus Salonu” olarak bilinmektedir. Burada balıklar,
kuşlar, fareler vb. hayvanların orijinal şekillerinin değiştirildiği
genetik laboratuarlar yer almaktadır.
Bu katta ayrıca çok kollu ve çok
bacaklı insanlar, kafeslerde tutulan 7 feet (2,13 m) uzunluğunda
humanoid-yarasa benzeri yaratıklar bulunmaktadır.İnsan genetik
haritasının çıkarılması (Genome Projesi) için Amerikan Enerji
Bakanlığının (DOE) içinde şu kuruluşlar bulunuyordu; “Ulusal Sağlık
Enstitüsü”, ” National Science Foundation ” (Ulusal Bilim Vakfı), ”
Howard Huges Medical Institue ” ve tabii ki, DOE tarafından yürütülen
Dulce yeraltı laboratuarları.
Burada bulunan dünya dışı varlıklar
androjinal’dı (Hem erkek hem dişi, çifte cinsiyetli) ve ortaya çıkan
canlı, partenogenez’le (Yani kendiliğinden üremeyle) çoğalıyordu.
Dulce’de çok geçerli form veya üreme poliembriyoni idi. Her embriyo 6
veya 9 birey ortaya çıkaracak şekilde bölünüyordu.
Dünya dışı ve insan
Bio-Tekniği insanlığa hizmet etmek için mi, yoksa bizleri kontrol etmek
ve egemen olmak için mi kullanılacak tam olarak bilinmese de insanların
ve hayvanların UFO’lar tarafından kaçırılanlar genetik deneylerde
kullanıldıkları kesindir.
Yine
birçok ruhsal kanal mesajında ‘hasat’tan bahsedilmektedir. Bu mesajla
uzaylı varlıklar insanlar üzerinde ne çeşit bir yönlendirme
amaçlamaktadırlar?
Asırlardır süre gelen bir
çalışmanın ve emeğin sonucu olarak gerek dünya dışı zeki canlıların
bizlere olan iyi niyetli müdahaleleri gerekse içimizdeki uyanmış
şuurların ve kişilerin yapacakları çalışmalar bundan çok uzun zaman önce
tohumları atılan bu kozmik bilinç ekiminin çok yakın zamanlarda
yeşereceğinin bir göstergesidir. Hasat zamanı geldiğinde gerçeğe uyanan
bilinçler altın bir çağın temellerini atacaklar.
Yüksek bilinçlerle ve
şuurlarla, evreni daha iyi anlayacak ve var oluş maksadımızı çok daha
iyi kavrayacağız. İşte o gün geldiğinde çok büyük farklılıklar ortadan
kalkacak ve birleşik bir insanlık realitesi ortaya çıkacaktır. Ardından
da galaktik bir konseyin bireyleri olmanın gücünü, huzurunu, farkında
lığını yaşayacağız.
Bu
süreç oldukça zor olduğu gibi birçok yıkıma, kayıplara neden olacaktır.
Fakat Kurtuluşta beraberinde gelecektir. Bu durumu tıpkı bir çamaşır
makinesinin çamaşırların üzerindeki kiri, lekeyi söküp alması gibi
düşünebiliriz.
Tabi ki bu durumu tersine çevirmek isteyenlerde olacaksa
da onlarda zamanı geldiğinde umarım yanlışlarının farkına varıp ışığa
aydınlanmaya doğru yürüyeceklerdir. Gözlerini ışığa şimdiden sımsıkı
kapayanlar ise altın çağın gelişi ile aydınlık karşısında helak olup
gideceklerdir. O yüzden şimdiden gözlerimizi yaklaşmakta olan ışığa
alıştırmalıyız.
Bu
mesajların takipçileri ve savunucularının uzaylı varlıklara karşı
teslimiyet derecesinde bağlılıkları ve onları mutlak anlamda iyi niyetli
görmeye aşırı yatkınlıklarını nasıl yorumluyorsunuz?
Ben
bu tip düşünceleri ve inanışları tamamen yanlış buluyorum. Tüm bunlar
yaratıcısını ve onun göndermiş olduğu kutsal kitaplarını unutup inancını
yitirmiş bir gurubun ya da zümrenin kendine yeni bir inanış
uydurmasından öte şeyler değildir. Yapılan bu eylemler ve düşünceler
antik çağlardaki ilk insanların dünya dışı zeki varlıkları görüp onları
kutsallaştırıp tanrılaştırması kadar yanlış bir tutumdur.
Tüm bu
bağlılığın, yanlış itikadın sebebi tamamen cahillik, inanç eksikliği,
toplumda özel farklı bir yer mevki edinememedir. Sözde kanallar ise bu
palavraları sayesinde kandırdıkları kişiler üzerinden dünya paralar
kazanmakta ve sahte mevkiler edinmektedirler.
Öncelikle
şunu çok iyi idrak etmeliyiz. Bizler dâhil evrenin en ücra köşesinde
bulunan herhangi bir zeki bedenli ya da bedensiz hiç bir varlık kusursuz
değiliz. Kusursuzluk yalnız yaratana “Allah’a” mahsustur. Bilinç ya da
yaratılış olarak bizlerden ileri olmaları bizleri ne çok geri ne çok
ileri yapar.
Çünkü her varlık yaratılış bakımından kendine has özel
yetilerle donatılmıştır. İnsanoğlu olarak hepimiz en yakınımızdaki
güvendiğimiz sevdiğimiz insanlardan bile sayısız darbeler yerken, gidip
de görmedikleri, varlıklarından bile bir haber oldukları sözde kutsal
veya üst benlikli varlıkları nasıl iyi niyetli görürler hala anlamış
değilim.
Dünya dışı varlıklardan ya da öte alemden bilgi alan
dostlara sorarım. Madem bilgi aldıkları varlıklar bu kadar üst
boyutlarda yer alıyorlar ve bizi göre anlaşılmamış birçok şeyi
çözmüşler. Peki,
a) Neden hala 1947 deki gibi UFO enkazlarını sağdan soldan topluyoruz?
b) Niçin hala asırlardır bizler üzerindeki deneylerini bir türlü tamamlayamıyorlar?
c) Neden onca bilgi iletişim kanalı varken sizleri kullanma gereği duyuyorlar?
d) Tanrının iradesi bu kadar boş ve kontrolsüz mü ki her varlık farklı farklı boyutlardan gelip kişiler üzerinden istedikleri gibi yaşama müdahale edebiliyorlar?
e) Her sırra özel bir cevapları yazdıracak bir kitapları olan bu varlıklar ve sözde onlardan bilgi alanlar neden hala hiçbir icraat gösterip bir şeyleri değiştirmiyor başladıkları aynı noktada yaşamaya devam ediyorlar?
f) Bunca alınan bilgiler içerisinde hangisi yeni bir keşfe yol açmıştır?
Sonuç çok komik olacak ama cevap
h) şıkkı yani hiç biridir.
Sonuç
olarak, siz tüm bu yaşananların ardındaki büyük resmi bize nasıl
çizersiniz?
Parçaları nasıl birleştiriyorsunuz ve büyük resimdeki en
büyük olay nedir?
Orada
bir yerde büyük ve keşfedilmeyi, gidip almamızı bekleyen kocaman bir
gerçek var. Fakat bizler ona ulaşmaya henüz tam anlamıyla hazır değiliz.
Çünkü hala bazı şeyleri görmemek anlamamak için diretiyoruz. Gerçek ile
hayalin, doğru ile yanlışın, siyahla beyazın kesiştiği çizgideyiz.
Daha
içinde bulunduğumuz dünyayı tanımazken evren ve öte âlemler hakkında
yorum yapmaya çalışıyoruz. Bir yandan ışığa ulaşmak isterken diğer
yandan hurafelerle, masallarla, sahte inançlarla kendi gözlerimizi kör
ediyoruz.
Lütfen ön yargılarımızı egomuzu bir yana bırakıp dünya denilen
bu limandan ötesini görmeye çalışalım. Başımızı kaldırıp öte
baktığımızda işte o gün göreceğiz ki önümüzde bizi bekleyen koca bir
sırlar okyanusu ve koca bir dünya bizi bekliyor olacak. Bu güzel
röportaj tadındaki söyleşimize son vermeden önce çok sevdiğim bir söze
yer vermek istiyorum. ‘Düşünce değiştirmek, ona sadık kalmak için
gerektiğinden çok daha fazla cesaret gerektirir.’ ( Friedrich Hebbel
(1813–1863)
Avrupa Parlamentosu, UFO’lar ve dünya dışı varlikların üzerindeki
gizliliğin kaldırılması için bir bildiri yayınladı. Otuz üç meclis
üyesinin yayınladığı ortak bildiride ABD’nin geçmişteki arşivlerini tüm
dünyaya açması örnek olarak gösterilerek bütün UFO belgelerinin kamuoyu
ile paylaşılması istendi.
.
Teşekkür : Buradan çok değerli dostum ve alanında önemli bir yazar olan Türker Ercan Bey’e ve Nesrin Dabağlar
Hanım’a sonsuz sevgilerimi ve saygılarımı sunuyor ve bana verdikleri
değer ve söz hakkı için teşekkürü kendilerine bir borç biliyorum. Sevgi
ve bilgi paylaşıldıkça büyür. İyi ki varsınız. Teşekkürler.
Bilinen ve
bilinmeyeni okuyucusu ile buluşturan İndigo Dergisi ve yazar kadrosuna
bana bu interaktif bilgi paylaşımı ortamında yer verdikleri için de
ayrıca şükranlarımı sunuyorum. Umarım daha nice söyleşi ve röportajlarda
yeniden beraber oluruz. Sevgi ve ışıkla kalın. Güç bizimle olsun. Kuzey
Atacan.
Haber Kaynağım :
http://indigodergisi.com/