İki kelimelik bu soru, sorgulamayı ve zihninin derinlerine inmeyi seven herkesin favorisi durumunda son zamanlarda. SETI
projesi ile en üst seviyeye çıkmış dünya dışı zeki varlık
araştırmaları, günümüz itibari ile bir sonuç vermedi fakat evren
hakkında edindiğimiz bilgiler artık bir belirti almamız gerektiğini
yüzümüze vuruyor.
Fakat halen bir ses yok onlardan, ama neden?
Neredeler, neden bize ulaşmıyorlar, yoksa bizi umursamıyorlar mı?
Gelin, tüm bu sorulara hep birlikte cevap arayalım…
1. Varlığımızın farkındalar ama umursamıyorlar.
Biraz önce -ya da belki de şu an- yolda yürürken ayağınızın altından pek çok börtü böcek, karınca geçti. Hiçbirinin farkında oldunuz mu?
Ya da şöyle soralım, umursadınız mı onları?
Cevap büyük ihtimalle hayır, değil mi?
İşte
uzaylıların dünyamızı ziyaret etmemesi ya da ediyorsa bile bizimle
iletişime geçmemesinin en büyük sebeplerinden birisi olarak bu kabul
ediliyor. Bizlerin burada olduğumuzu biliyorlar fakat umursamıyorlar.
Çünkü geldiğimiz teknolojik gelişmişlik seviyesi, onlara sorun
yaratabilecek durumda değil henüz ve onlar için bir tehlike teşkil
etmiyoruz. Onlar da bizi tek kelime ile sallamıyorlar.
Varlığımızın farkındalar, ama insan denilen varlığı kayda değer görmüyorlar.
2. Etrafta birçok aktivite ve ses var ama bizim teknolojimiz çok ilkel ve biz mesajları yanlış yerden bekliyoruz.
Günümüzde,
elimize bir volki-tolki alıp bir binayı gezdiğimizi ve insanların
nerede olduğunu bulmaya çalıştığımızı düşünün. Herkes SMS attığı, WhatsApp’tan
yazdığı için hiçbir şey duymayız. Böylece binanın boş olduğunu
düşünürüz.
Ya da Carl Sagan’ın işaret ettiği gibi, bizim aklımız diğer
yaşam türlerinden üstel olarak hızlı veya yavaş çalıştığı için
haberleşmemiz eş zamanlanamıyor olabilir.
Örneğin başka bir yaşam
formunun “Merhaba” demesi, bizim için 12 sene sürüyor olabilir. Böyle
bir sinyal bize etkisiz bir gürültü gibi gelecektir.
3. Dünya dışı zeki yaşamlar hali hazırda Dünya’yı ziyaret etmiş olabilir, ama o esnada biz henüz burada olmamış olabiliriz.
Olayın
aslına bakacak olursak, Dünya üzerindeki insan şeklindeki yaşam sadece
50.000 yıldır var olmaktadır, evrenin yaşı ile karşılaştırıldığında,
zaman içerisinde ne denli kısa olduğunu anlayabiliriz.
Eğer temas bu
zaman diliminden önce gerçekleşti ise, sadece birkaç ördek havalanmış ve
geri suya konmuş olabilir. Hatta kaydedilen geçmiş 5.500 sene öncesine
kadar gitmektedir.
Bir grup ilkel avcı-toplayıcı kabilesi, biraz çılgın
uzaylı macerası yaşamış ama bu macerayı gelecekteki kimselere anlatmanın
hiçbir yolunu keşfedememiş olabilirler.
4. Yüksek
akıl seviyesine erişmiş süper-yırtıcı medeniyet, herkesten çok çok
üstün ve bu üstünlüğü, belli seviyeyi geçen bir medeniyet gördükçe
onların yok etmek sureti ile saklıyor.
İşte
bu olasılık sahiden bizler için fazlasıyla can sıkıcı olurdu. Bizi
henüz öldürmediler çünkü, bütün yeni yükselen medeniyetleri öldürmenin
anlamı yok. Bu gereksiz yere kaynak ve zaman kaybı olurdu.
Çünkü yeni
yükselen medeniyet zaten kendi kendini de yok edebilir. Ama belli bir
noktaya eriştiklerinde Süper-yırtıcı medeniyet harekete geçiyor ve bu
gelişmekte olan medeniyeti ortadan kaldırıyor.
Çünkü onlara göre, bu
çömez medeniyet, bir virüs gibi büyümeye başlayacak ve yayılacak. Bu
kurama göre, evrende ilk defa belli bir medeni üstünlüğü sağlayan tür
kazandı. Artık kimsenin bir şansı yok.
Bu da neden uzayda bir
hareketliliğe rastlamadığımızın açıklaması olabilir. Kocaman uzayda
yüksek akıl seviyesine erişmiş sadece bir yaşam formu var ve henüz bizim
teknolojimiz bu yaşam formunun radarına girecek kadar gelişme
göstermedi.
5. Evrende
korkunç yırtıcı medeniyetler var ve akıllı medeniyetler yerlerini
belirleyecek sinyaller yayınlamaktan bilerek kaçınırlar.
Bu
bizim için pek de hoş bir durum değildir ve SETI çanakları tarafından
neden hiçbir sinyal alınamadığını gayet iyi açıklar. Ayrıca oldukça saf
ve çömez bir medeniyet olarak bizim, dışarı sinyal göndermek sureti ile
inanılmaz derecede aptalca ve riskli bir hareket yaptığımızı gösterir.
Hala METI’ye (Dünya Dışı Varlıklara İleti Göndermek) devam edip
etmememiz gerektiği konusunda tartışmalar sürmektedir ve birçok insan
ileti göndermeyi kesmemiz gerektiğini söylemektedir.
Stephen Hawking de
bu konuda: “Eğer uzaylılar bizi ziyaret ederse, sonuç, Kolomb Amerika’ya
ayak bastığındaki gibi olur, ki bu kızılderililer için hiç de iyi
sonuçlanmamıştı.” demiştir.
Hatta yıldızlar arası yolculuk yapabilme
seviyesine erişmiş herhangi bir medeniyetin, saldırgan değil de fedakar
bir tavrı olacağına inanan Carl Sagan bile yapılan METI çalışmalarını
“oldukça yanlış ve çocukça” diye nitelendirmiş ve şöyle demiştir:
“Tuhaf
ve belirsiz bir evrende doğmuş olan en yeni çocuk olarak bizim,
bilinmeyen ve anlamadığımız bir ormana doğru bağırmadan önce, çok uzun
bir süre sessizce dinlememiz, sabırla öğrenmemiz ve notlar almamız
gerekir.”
6. Fiziksel kolonizasyon olgusu daha ileri medeniyetler için gülünç şekilde gereksiz bir olay olabilir.
Dünya
dışı zeki yaşamdan bazı medeniyetler, bütün ihtiyaçlarının
karşılandığı, kendileri için mükemmel bir ortam yaratmış olabilirler. Kaynak ihtiyaçlarını en aza indirmiş ve akıl almaz derecede ileri
düzeyde teknikler geliştirmiş olabilirler.
Bu durumda mutlu-mesut
yaşadıkları kendi ütopyalarını terk edip soğuk, ıssız ve gelişmemiş
evreni keşfetme konusunda hiç istekli olmayabilirler. Hatta daha
gelişmiş bir medeniyet tüm fiziksel dünyaları korkunç derecede ilkel
yerler olarak görebilir.
Çok zaman önce kendi biyolojisinin sırlarına
erdiği için, ölümsüzlüğü bulmuş, beyinlerini bir sanal gerçeklik
ortamına yüklemiş, kendi cennetlerinde sonsuz bir hayat sürüyor
olabilirler.
Bize okyanusun soğuk ve karanlık sularında yaşamakta olan
canlılar nasıl ilkel geliyorsa, biyolojinin fiziksel dünyasında yaşıyor
olmak, ölümlülük, arzular, ihtiyaçlar gibi konular da onlara öyle ilkel
gelmektedir.
7. Yüksek medeniyetler bizim varlığımızın farkında ve bizi uzaktan gözlemliyorlar (Hayvanat Bahçesi Etkisi)
Bildiğimiz
kadarı ile süper akıllı medeniyetler var ve bizim dünyamız onlar için
kocaman bir doğal milli park. Bizim gibi gezegenler için geçerli bir
görüşe, “Bak ama sakın dokunma” kuralına tabiler.
Biz onları fark
edemiyoruz çünkü onlar bizi gözetlemek isteyen ve bizden kat kat
gelişmiş bir medeniyete mensuplar. Bize gözükmeden, bizi gözlemlemeyi
gayet iyi bilmekteler.
Uzay Yolundaki
Asıl Emir gibi bir kuralları olabilir. Bu kural gereği gemi
mürettebatına az gelişmiş türler kendi başlarına belli bir gelişmişlik
seviyesine ulaşana kadar onlarla iletişim kurmak, onlara gözükmek veya
onların gezegenine müdahale etmek yasaktı.
8. Galaksi çoktan kolonileştirildi, ama biz galaksinin uzak ve taşra bir bölümünde varlığımızı sürdürmekteyiz.
Kanada’nın
kuzeyinde yaşamakta olan bir Inuit kabilesi mensubu tarafından fark
edilmeden çok önce, Amerika kıtası, Avrupalılar tarafından
kolonileştirilmiştir. Galaksimizin birbirine yakın uzaklıklardaki belli
yıldız – gezegen sistemleri, yüksek medeniyete erişmiş türler tarafından
yerleşik hale getirilmiş olabilir.
Bu kolonileşme merkezinden kalkıp
Dünya gezegenine gelmek iletişim ve nakliye güçlüğü sebebi ile tercih edilmemiş
olabilir. Galaksimizde bizim bulunduğumuz bu ücra köşelere gelmek bu
sebeplerden ötürü mantıksız ve amaçsız kalmış olabilir.
9. Gerçeklik konusunda büyük bir yanılgı içindeyiz.
Birçok
açıdan düşündüğümüz birçok şey tamamen yanlış olabilir. Evren bu açıdan
bakıldığında gördüğümüz gibi, ama hologram misali başka bir açıdan
bakıldığında tamamen farklı gözüküyor olabilir.
Ya da uzaylılar zaten
bizizdir. Yüksek seviyedeki bir medeniyet tarafından bir deney icabı ya
da bir nevi aşılama gibi, bu dünyaya bırakılmış olabiliriz.
Hatta şöyle
bir ihtimal de var; başka bir akıllı bir yaşam formunun dünyasında bir
bilgisayar benzeşiminden ibaretizdir. Bu benzeşim içerisinde insanlardan
başka bir tür kodlanmadığı için sadece biz olabiliriz.
10. Yüksek medeniyetler var ve şu an burada, etrafımızda. Biz çok ilkel olduğumuz için onları fark edemiyoruz.
Michio Kaku konuyu şu şekilde özetler:
Diyelim
ki, ormanın ortasında bir karınca yuvası tepesi bulunmaktadır. Ve
diyelim ki bu karınca yuvası tepesinin yanına on şeritli otoban inşa
edilmekte.
Soru şu: “Karıncalar, on-şeritli otobanın ne olduğunu
anlarlar mı? Karıncalar, yanı başında on şeritli otoban inşa eden
kişilerin teknolojisini, niyetlerini ve maksatlarını anlayabilir mi?
Yani
olay, sahip olduğumuz teknoloji ile X gezegeninden sinyal alamıyor
olmamız değil, daha o gezegenin sakinlerinin ne yapmaya çalıştığını,
neye benzeyebileceklerini bile hayal edemiyoruz belki de. Bizi
aydınlatmaya çalışıyor olsalar bile bu bizi çok çok aşıyor olabilir.
Karıncalara Internet’i anlatmaya çalıştığınızı düşünsenize…
Bu
satırlar arasında, “Pekala, eğer 3. Tip süper-havalı, süper akıllı canlı
türleri varsa, hala bizimle neden iletişime geçmediler?” sorusunun
cevabı bulunabilir. Bu soruyu cevaplamak için şunu kendimize soralım:
Peru’ya girdiğinde İspanyol Komutan Pizarro durup bir karınca tepesi ile
iletişim kurmaya çalıştı mı? Durup o karıncalara yardım etmeye
çalışacak kadar cömert bir gönüle mi sahipti.
Ya da onlara sinirlenip
karınca yuvasını parçalayıp onları ezdi mi?
Karınca yuvası onun hiç
umurunda olmayan, görevi ile tamamen alakasız bir nesneydi ve o da bunu
biliyordu. Karıncalara aldırış etmeden amacı gereği İnka topraklarına
doğru ilerledi. Bizim durumumuz da bu şekilde olabilir.
11. Biz dünya dışı varlıklardan sinyaller alıyoruz ve iletişim halindeyiz fakat hükümet yetkilileri bunu halktan saklıyor.
Bu aptalca bir kuram olsa da, hakkında çok konuşulduğu için burada listelemek zorundaydık.
Haber Kaynağım :
Yazan : Altay ŞengürOnedio