Dünya'yı çöplüğe çevirdiğimiz yetmezmiş gibi, yörüngesini bile mahvetme yolunda hızla ilerliyoruz...
Gravity filmini izleyenleriniz varsa, gezegenimizin yörüngesindeki türlü türlü cisimler hakkında az biraz fikriniz vardır. Şöyle ki, yörüngemizde "uzay enkazı" adıyla anılan milyonlarca cisim var.
Gravity filmini izleyenleriniz varsa, gezegenimizin yörüngesindeki türlü türlü cisimler hakkında az biraz fikriniz vardır. Şöyle ki, yörüngemizde "uzay enkazı" adıyla anılan milyonlarca cisim var.
Uzay enkazı, insanlar tarafından yaratılan ancak artık herhangi bir yararlı amaca hizmet etmeyen, Dünya'nın çevresindeki yörüngede bulunan nesneleri kapsıyor. Bu nesneler harcanan roket bölümlerinin ve işlevlerini yitirmiş uyduların patlama ve çarpışmalarıyla oluşan tüm parçacıkları içeriyor.
Verilere göre yörüngemizde çapı 1 cm'den büyük olan 750 bin, çapı 1 mm'den büyük olan ise 166 milyon adet cisim her an dolanıyor. Dediğim gibi yörüngedeki cisimlerin pek çoğu (%93'ü) günümüzde herhangi bir işleve sahip değil; daha kötüsüyse, - normal olarak- kontrol altında da değiller.
Verilere göre yörüngemizde çapı 1 cm'den büyük olan 750 bin, çapı 1 mm'den büyük olan ise 166 milyon adet cisim her an dolanıyor. Dediğim gibi yörüngedeki cisimlerin pek çoğu (%93'ü) günümüzde herhangi bir işleve sahip değil; daha kötüsüyse, - normal olarak- kontrol altında da değiller.
Çoğu başı boş dolanan ve kullanımda olmayan bu cisimler, halihazırda kullanılan uydular ve diğer uzay araçları için büyük risk teşkil ediyor. Çünkü saatte 30 bin km'ye varan hızlarda dolanan bu cisimler, bu uydulara çarptıkları takdirde çok büyük hasarlara yol açabilirler.
Nitekim 2009 yılında artık kullanımda olmayan bir Rus uydusu, ABD'ye ait başka bir uyduya çarpmıştı. Bu dev çarpışma sonrası iki uydu da paramparça olmuş, zaten tehlikeli boyutlara ulaşmış uzay enkazı miktarına 2000 yeni parça daha eklemişti.
Nitekim 2009 yılında artık kullanımda olmayan bir Rus uydusu, ABD'ye ait başka bir uyduya çarpmıştı. Bu dev çarpışma sonrası iki uydu da paramparça olmuş, zaten tehlikeli boyutlara ulaşmış uzay enkazı miktarına 2000 yeni parça daha eklemişti.
2014 yılında ise Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS), kendisine çok ciddi hasarlar verebilecek parçaların rotasından çıkabilmek için tam 3 kere yer değişimi yapmak zorunda kalmıştı. Bu noktada Kessler Sendromu'ndan bahsetmeden geçmek de olmaz.
Kessler Sendromu en özet haliyle, birbiriyle çarpışan iki uydudan ortaya çıkan enkazın yörüngedeki başka cisimlere de çarpması sonucu giderek büyüyen bir zincirleme reaksiyon başlatması anlamına geliyor.
Kessler Sendromu en özet haliyle, birbiriyle çarpışan iki uydudan ortaya çıkan enkazın yörüngedeki başka cisimlere de çarpması sonucu giderek büyüyen bir zincirleme reaksiyon başlatması anlamına geliyor.
Nitekim Gravity filminin senaryosu da bu fenomenden temel alıyordu. Filmde patlatılan bir uydudan arda kalan enkaz parçaları, başka uydulara çarparak onları da parçalıyor ve giderek büyüyen bir parçacık yığını oluşturarak neredeyse yörüngedeki tüm uyduları kullanılamaz hale getiriyordu.
Uluslararası Uzay İstasyonu'nda böyle bir durumla karşı karşıya kalındığında astronotların Soyuz kapsülüyle Dünya'ya hemen geri dönebilmesi için bir protokol mevcut. Yani bu ihtimal son derece gerçekçi olan, ciddi şekilde göz önünde bulundurulan bir durum.
Uluslararası Uzay İstasyonu'nda böyle bir durumla karşı karşıya kalındığında astronotların Soyuz kapsülüyle Dünya'ya hemen geri dönebilmesi için bir protokol mevcut. Yani bu ihtimal son derece gerçekçi olan, ciddi şekilde göz önünde bulundurulan bir durum.
Üstelik her geçen yıl tehlikenin boyutu giderek daha da artıyor, bunun nedeniyse yörüngeye sürekli olarak yeni uydular veya başka cisimler yollamamız. Yapılması gereken çok açık, artık kullanılmayan uyduları geri Dünya'ya getirmek.
Dile hayli kolay gelen bu eylemi nasıl gerçekleştirebileceğimiz konusunda ise bilim insanlarının işe yarar hiçbir fikri yok. Dolayısıyla elimizden bu büyük tehlike karşısında pek bir şey gelmiyor diyebiliriz. Problemi daha sıkıntılı hale getirense, hem zamanın giderek azalması, hem de bu konudaki çalışmaları yönlendirebilecek merkezi bir otoritenin bulunmaması.
Dile hayli kolay gelen bu eylemi nasıl gerçekleştirebileceğimiz konusunda ise bilim insanlarının işe yarar hiçbir fikri yok. Dolayısıyla elimizden bu büyük tehlike karşısında pek bir şey gelmiyor diyebiliriz. Problemi daha sıkıntılı hale getirense, hem zamanın giderek azalması, hem de bu konudaki çalışmaları yönlendirebilecek merkezi bir otoritenin bulunmaması.
Şimdilik geleceği çok parlak görünmese de bir iki projemiz yine de var insanlık olarak. Bunlardan ilki küçük cisimleri takip edip yapıştırıcıyla tek bir uzay aracına bağlamak.
Bir diğeri ise devasa uyduları hedefliyor ve bunları bir düzenek yardımıyla Dünya'ya doğru çekme amacı güdüyor. Tabii bu düzeneği nasıl tasarlabileceğimize yönelik beyin fırtınaları hala devam ediyor.
Bunun dışında yeni gönderilecek uydular için, görev süreleri bittikten sonra Dünya'ya geri dönmelerini sağlayacak şekilde üretilmeleri şartı koşuluyor. Anlayacağınız problemin gerçek çözümünü bulmak, gelecek nesillere bıraktığımız baş ağrıtıcı bir süreç olacak gibi görünüyor.
Her halükarda, hemen yarın bu uzay enkazını temizlemeye başlasak bile yörüngeyi temiz bir hale getirmemiz onlarca yıl alacak gibi duruyor. Şimdilik felaket bir sona doğru adım adım gidiyoruz, bakalım işin sonu nasıl olacak...
Haber Kaynağım :
https://onedio.com/
Her halükarda, hemen yarın bu uzay enkazını temizlemeye başlasak bile yörüngeyi temiz bir hale getirmemiz onlarca yıl alacak gibi duruyor. Şimdilik felaket bir sona doğru adım adım gidiyoruz, bakalım işin sonu nasıl olacak...
Haber Kaynağım :
https://onedio.com/