Uzaylı türkücü Mustafa Topaloğlu’nu saymazsak başlıktaki soru 50’li
yıllarda çekilmiş ikinci sınıf bir Hollywood filmi senaryosuna benziyor.
Oysa Evren’de bu güne kadar Dünya dışı uygarlık bulunamamasından yola
çıkan bilim adamları, uzaylıların aramızda yaşıyor olabileceği sorusunu
ciddi ciddi soruyor.
Elbette bu kadar basit düşünmüyor ve komplo teorisi uydurmuyorlar ya
da Men in Black filmindeki gibi uzaylıların gerçekten aramızda
yaşadığına inanmıyorlar. Ancak, Cambridge Üniversitesi’nden evrimci
biyolog Simon Conway Morris, evrim teorisinden yola çıkarak uzaydaki diğer olası zeki canlı türlerinin genel olarak insana benzediğini öne sürüyor.
Morris, ET’ye benzeyen küçü yeşil / gri adamların bir hayal olduğunu
belirterek uzaylıların da insanlar gibi iki bacaklı, iki kollu ve büyük
beyin barındıran koca kafalı canlılar olması gerektiğini düşünüyor.
Evren’de ET’ye benzeyen uzaylılar yok
Morris’in senaryosu basit: Güneş Sistemi’nin dışındaki Dünya benzeri
gezegenlerde zeki canlı türleri ortaya çıkmışsa bunlar Dünya benzeri
şartlarda evrim geçirmiş olmalılar ve bu nedenle genel olarak insansı
(humanoid) olmaları gerekiyor.
Morris’e göre Yıldız Savaşları filmindeki uzaylılar gerçekçi olmayan
abartılı yaratıklar. Öte yandan, Uzay Yolu dizisinde plastik maske
takmış aktörlerin canlandırdığı Klingonlar, Romuluslular, Andorlular ve
Trillerin; yani insana benzeyen uzaylıların galakside yaygın olma
ihtimali daha yüksek.
Yakınsayan evrim
Darwinci evrim biyologları uzaylılarla ilgili bu teoriyi yakınsayan
evrim olarak adlandırıyor. Kısacası benzer çevre şartlarında benzer
canlılar evrimleşir diyorlar. Elbette meseleye biraz daha kompleks
bakıyorlar. Örneğin, diğer gezegenlerde de maymunların ve dinozorların
ortaya çıktığını söylemiyorlar.
Ancak Dünya benzeri gezegenlerde zaman içinde dinozorlara,
kertenkelelere, sürüngenlere, memelilere, çiçekli ve odunsu bitkilere
benzer canlılar (analog eşdeğerler) ortaya çıkacağını varsayıyorlar.
Bundan yola çıkarak zeki uzaylıların da insana benzemesi gerektiğini
savunuyorlar.
Kitabında yazdı
Morris, Evrimin Rünleri: Evren Nasıl Bilinç Geliştirdi?
başlıklı kitabında yakınsayan evrim teorisini anlatıyor. Bu teorinin
temel argümanı çok ilginç: Benzer ortamlarda yaşayan farklı türler
benzer biyolojik özellikler geliştirirler.
Örneğin ahtapot gözü ile insan gözünü karşılaştıralım. Denizde
yaşayan solungaçlı ahtapotlarla karada yaşayan akciğerli insanların
ortak ataları evrim geçmişinde o kadar eskiye uzanıyor ki bugün pratikte
ahtapotların insanlarla ilgisi olmadığını söyleyebiliriz.
Oysa deniz tabanındaki çevre şartlarının primat atalarımızın 20
milyon yıl önce yaşadığı yağmur ormanlarına benzemesi yüzünden (ışık ve
gölgeler), üç boyutlu ve renkli gören ahtapot gözü de insan gözüne çok
benziyor.
Uzaylılarla anlaşmamız kolay olacak
Uzaydan bize sinyal gönderen Dünya dışı zeki canlılarla nasıl
iletişim kurabileceğimiz konusunu ayrı bir yazıda ele alacağım. Bugüne
kadar neden Evren’de uzaylı bulamadığımızla ilgili varsayımları ise herkes nerede yazı dizimizin ilk üç bölümünde anlatmıştım. Ancak Morris’in uzaylılarla temas kurma konusuna yeni bir soluk getirdiğini kabul etmemiz gerekiyor.
Morris açısından işimiz kolay. Uzaylıların dış görünüşü ve iç
organları genel olarak bize benzeyecek. Bu yüzden kafa yapıları ve
kültürleri de benzer olacak. Dolayısıyla uzaylılarla iletişim kurmamız,
onların dilini öğrenmemiz, onlarla konuşmamız da kolay olacak. Kendisi
şöyle açıklıyor:
“Nereye baksanız görüyorsunuz. Kitabımın teması ile okuru nazikçe
yönlendirerek bilişsel gelişmişlik, büyük beyinler, zeka, alet yapımı
gibi en çok önem verdiğimiz şeylerin yakınsayan evrim nedeniyle
Evren’deki uygarlıklar arasında ortak özellikler olması gerektiğini
gösteriyorum. Bu nedenle prensipte Dünya benzeri gezegenlerde benzer
canlı türleri ortaya çıkmalı.”
İlgili yazı: Mamutları klonlayarak hayata döndürebilir miyiz?
Sadece insanlar benzemiyor, hayvanlar da benziyor
Cambridge Üniversitesi profesörü bu konuda hızını alamayarak bitki ve
hayvan türlerinin de Dünya benzeri gezegenlerde benzer olması
gerektiğini söylüyor. Ancak kendini frenlemesini de biliyor: “Tabii ki
Dünya benzeri bütün gezegenlerde hayat var ve insana benzeyen canlı
türleri var demiyorum. Ancak uzaylılar varsa genel olarak bize
benziyorlar diyorum.”
“Örneğin gelişmiş bir yapıya sahip uzaylı bitkisinin dünyadaki
çiçeklere çok benzediğini göreceksiniz. Sinek gibi uçacaksanız sineğe
benzemeniz lazım. Köpekbalığı gibi yüzeceksiniz köpekbalığına benzemek
lazım. Sıcakkanlı canlılar da kuşlarla memelilere benzemeli. Çünkü bunu
yapmanın yolları sınırlıdır.”
Morris haklı mı?
Öncelikle Morris’in argümanlarını iyi anlamak için kitabını okumamız
gerekiyor. Siz de ilk bakışta “Ahtapot gözüyle insan gözü birbirine
benziyor olabilir, ama ahtapotlar uygarlık kurmadı ve İngilizce
konuşmuyorlar. Bu nedenle genel benzerlikler uzaylılarla insanların aynı
kafa yapısına sahip olduğunu göstermez” diyebilirsiniz.
Ancak Morris’i iyi anlamak gerek. Morris uzaylı sineklerin sineklere,
Dünya dışı zeki canlı türlerinin de insanlara benzeyeceğini söylüyor
(canlıları türlerine göre benzetiyor).
İlgili yazı: Büyük keşif >> Teknoloji insan icadı değil
İnsan tek zeki canlı değildi ki!
Sonradan tek zeki canlı türü oldu. Bir zamanlar insanlar Dünya’yı insan cinsinden en az üç zeki canlı türüyle paylaştılar: Homo heildelbergensis, Homo neanderthalensis (Neandertaller) ve Homo erectus (dik yürüyen insan).
Diğerlerinin soyu çeşitli sebeplerle tükendi ve geriye sadece biz kaldık (Homo sapiens sapiens). Ancak, hepimiz Homo cinsinden geldiğimiz için dış görünüş ve iç
organlar itibariyle birbirimize çok benziyorduk.
Hatta Neardertallerle
uğraşırsak aynı dili konuşup anlaşabiliyorduk! Morris, uzaylılarının
bize benzediğini gösteren yakınsayan evrim teorisini bu şekilde
savunuyor. Öte yandan, bütün bu benzerliklerin Dünya’daki bütün insanlarla artık
soyu tükenmiş olan akrabalarımızın aynı ortak atadan gelmesinden
kaynaklandığını da söyleyebiliriz. Oysa uzaylıların ataları bizden
farklı olacak ve insanların atalarıyla hiçbir ilgileri olmayacak. Peki
bu ne anlama geliyor?
Atalarımızı hayvan gibi avlıyorlardı
Bu durum Morris’in savının tersine, uzaylıların bize sandığımız kadar benzemediğini gösteriyor olabilir: Örneğin Homo erectus büyük ihtimalle bizim atalarımızı 70 bin yıl önce Hindistan’da geyik gibi avlayıp öldürüyordu!
Kısacası birbirimize benzesek bile Homo erectus’un kafa yapısı bize göre o kadar ilkel ve farklıydı ki insanları ırkdaşı değil, av hayvanı olarak görüyordu. Homo heilderbengesis
de ölülerini insan gibi gömmüyordu. Öldüğü yerde balmumu heykel gibi
bırakıp gidiyordu. Açıkçası kafalarında ölümden sonra hayat, ruh ve
maneviyat gibi kavramlar yoktu (İnsanlarda da yamyamlık var tabii ama
biz bunu büyük ölçüde aştık).
İlgili yazı: Ateşi ne zaman kullanmaya başladık?
Aynı dili konuşmamız çok zor
Öyleyse bu bize ne anlatıyor? Bu da gösteriyor ki soyu tükenen diğer
zeki insan cinslerine ne kadar benzesek de onlarla bir türlü
anlaşamıyor, aynı arazide barış içinde yaşayamıyorduk.
Öyleyse yakınsayan evrimin yol açtığı biyolojik benzerliklere rağmen,
dış görünüşte bize benzeyen uzaylılarla da hiç anlaşamayabiliriz. Hele
bizim gibi saldırgan ve işgalci bir uygarlıksa aramızda dünyalar savaşı
çıkabilir.
Ünlü fizikçi Stephen Wolfram’ın matematik dilinin bile evrensel bir
dil olmadığından, insan icadı olduğu görüşünden ve seksenlerde yazdığı
bir yazılımla bugüne dek 50 bin farklı matematik dili bulduğundan yola
çıkarsak uzaylılarla ortak matematik dili konuşmamızın bile çok zor
olduğunu söyleyebiliriz.
İlgili yazı: Kuantum bilgisayarlar klasik bilgisayarlara karşı
Uzaylılar varsa neden "Merhaba Dünya'lı" demediler?
Evet, benim ilk bakışta Morris’e karşı çıkmak öne sürebileceğim
argümanlar bunlar. Ancak hangimizin haklı olduğunu şimdilik bilemeyiz.
Çünkü Evren’de bizden başka zeki canlı görmedik. Elimizde istatistiksel
açıdan anlamlı numune büyüklüğü yok.
O yüzden ne desek boş, fakat Morris
yakınsayan evrim teorisiyle başka bir soruya da yanıt arıyor: Fermi
Paradoksu’na, yani herkes nerede sorusuna. Enrico Fermi 50’li yıllarda şunu sordu: Uzaylılar varsa neden merhaba
Dünyalı demediler?
Herkes Nerede yazı dizisinin önceki bölümlerinde
incelediğimiz gibi yenir yutulur cinsten bir soru değil bu. Morris’in
belirttiği üzere sorunun cevabını da bilmiyoruz: “Yalnız olmamamız
gerekiyor ama tüm kanıtlar tersini gösteriyor.”
“Belki uzaylılar saklanıyordur ki Arthur C. Clarke böyle düşünüyordu
veya Stephen Baxter’ın zekice ifade ettiği gibi sanal bir dünyada
yaşıyoruz. Dürüst olmak gerekirse ben de bilmiyorum. Ancak daha iyi bir
açıklamanın yokluğunda, gerçekliğin yüzeyini daha yeni kazımaya
başladığımızı söyleyebilirim.”
Peki ya Morris sandığından haklı çıkarsa? Peki gerçekten uzaylılar
aramızdaysa ne olacak? Bazı teorilere göre hayat Dünya’da değil, Mars’ta
ortaya çıktı ve biz de Mars’tan Dünya’ya gelen organik bileşiklerin
soyundan geliyoruz. O zaman biz de uzaylıyız ama farkında değiliz!
İlgili yazı: Mars’ta fosilleşmiş toprak bulundu
Haber Kaynağım :
http://khosann.com/