Yılan Sembolü

             Gerek batı gerekse doğu ezoterizminde batıni bilimde, dinlerde, hayati kudreti, hayatsal değişimi, devr-i daimi simgeler. 

Özellikle Mısır, Babil, Yunan ve Hint uygarlıklarında kullanılmıştır. Kuyruğunu ısıran yılan tekerrürü anlatır. Bu tekerrür, tekrarlanma Kâinattaki Maddi ve manevi kanunların birbiriyle yakın ilgisini de ifade eden bir semboldür. 

Hayatın doğum - ölüm çemberi yılan İlahi İrade Kanunu dâhilinde seyrederek, “varlıkların tekâmülü için tekrar tekrar bedenlenmeleri yansıtan" temel bilgiyi sembolize eder. Reenkarnasyon tekrar bedenlenme bir İlahi "Kanundur”. Her dinde açık ya da kapalı ifadeler altında zikredilmiştir. Yukatan'da bulunan tabletlerde bu sembol aynen görülmektedir. Burada asıl en büyük ifadesi 'Spiral Galaksi'yi ifade ediyor olmasıdır.

Bilindiği gibi evrende bilinen bir kaç tip galaksi çeşidinden birisi de spiral galaksilerdir. Mensubu bulunduğumuz Samanyolu Galaksisi de bir spiral galaksidir. Bu asırda biyolojik kâinatı incelediğimiz kadar hakiki büyük kâinatı da incelemek mecburiyetindeyiz.

İnsan olarak üzerimizde büyük bir yük bulunmaktadır. Bütün bunların üstesinden gelmek icap edecektir. Bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi yılan aynı zamanda da Galaktik Uygarlığın sembolü olmaktadır. Bu yılanı gördüğünüz yerde ‘imal edicinin’ bir mührüyle karşılaşmış oluyorsunuz. 
.
                  Galaktik Irk da 'Elohimler'dir. 'Yılan oğulları' demek 'Galaktik Irk ‘a mensup kişiler demektir. İç içe daireler ' Dalga enerjisi' anlamına da gelmektedir. Bedensel hayatın başlangıcı olan 'Sperma’yı da temsil eder. Ayrıca uzaydan gelen Yılan Kralların mührü de buna bağlıdır.

Bununla ilgili (yılan sembolü ile ilgili) olarak mitolojide birçok bilgi vardır. Özellikle 'Kukulkan' Tüylü Yılan sembolü bütün Güney Amerika yerlileri arasında yaygın durumdadır. Ve Galaktik Irka mensup varlıkların bırakmış oldukları bilginin son izlerinden birisidir Kukulkan. Demek ki o zamanların insanları, Galaktik Irk'tan bir şekilde haberdardılar ve bunu yukarıda önceki bölümlerde anlatmaya çalıştığımız şekilde sembolize etmişlerdir.

Bunlar, ‘Güneş’, oğullarının yeryüzündeki hâkimiyetlerini kurmak için uzaydan gelmiş olan varlıklardır. Güneş Oğulları da belki bütün bunları kontrol altında tutan, kendi anlayışımıza göre Yüksek İdare Mekanizması veya Göksel Yönetim, Semavi Yönetim ismini veriyoruz. Güneş Oğulları Yüksek Ruhsal İdare Mekanizması demektir. Bizler muhakkak ki büyük bir uzay sürgünü olan bir atanın evlatlarıyız.
                         Şimdi tekrar Mars’taki bahçeye ve o bahçeye olan Yılan Oğullarının müdahalesine dönelim. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Âdem ile Havva orada cennet hayatı yaşamakta ve birkaç işi birden yürütmekte idiler. Hayvanlara bakmak, ekin biçmek ve o bahçenin muhafızlığını yapmak vs. gibi.

Her türlü korunmaları, himayeleri deruhte edilmiş vaziyetteydi, onlar için bu fevkalade üstün bir durumdu. Fakat bu durum onlar için gene de hayvansal bir durumdu. Çünkü: Düşünce yoktu. 'Neden? Niçin? Nasıl? soruları sorulmuyordu. İçinde yaşamakta oldukları cennet bahçesinin dışında da insanlar vardır demiştik.

Elohimler, galaktik ırka mensup olan varlıkları zaten Aden Bahçesinin dışında iskân etmişlerdi. Yılan Oğulları da bu bahçede olup bitenleri merak etmekteydiler. Çünkü Elohim ırkı zaman zaman bahçenin ne durumda olduğunu kontrol etmek üzere çıkagelmişlerdir. 
 
                        Muhtemelen 2.Âdem’in ataları (Âdem ve Havva) yılan oğullarına galaktik ırka mensup kişilere hücum etmiş olabilirler. Çünkü vazifelerinden biri de aynı zamanda bahçeyi korumaktı. Yılan Oğulları, Elohimlere benzemediğinden, Âdem ve Havva onları yabancı görmüş olabilirler. Ancak Âdem ile Havva bu davetsiz misafirlerle bir ara ilişki kurmuştu. Onlardan bilgi aldılar. 

İkinci Âdem, yani Yahve'nin yaptığı Âdem sadece bahçeyi işlemek ve korumak için yaratılmıştı. Âdem ile Havva’nın o zamana kadar çoğalmak gibi bir amaçları yoktu. Cennet bahçesinde insanlar çoğalmamıştı. Aden bahçesinde Âdem ve Havva olarak sadece iki kişi vardı. 

Niye acaba hiç bir şekilde bir üreme fonksiyonuna girişmek hatırlarına gelmemiştir? Çünkü bilmiyorlardı. Yani böyle bir bilgi onlara verilmemişti. Ancak öğretildikten sonra bu fonksiyonu icraya başlamışlardır.
.
                      Yani onlarda bu eski arşetiptik imajlar daha teşekkül etmemişti. Bu ziraat bekçiliği esnasından Âdem ile Havva'nın çocukları olmamıştı. Aden'deyken üreyip artmak için emir almadılar. Ancak Aden'den çıkarıldıktan sonra üreme söz konusu olmuştur Aden’deyken değil.

Ancak Âdem ile Havva gerçekten kısır insanlar da değildi. Mükemmel yapılmışlardı ve kısır da değildiler. Bugün nasıl ilhak önleyici ilaçlar ve metotlar her iki cins tarafından da uygulanıyorsa, orada da kısırlık, yedikleri besinler vasıtasıyla sağlanıyordu. Bazı yiyecekler yasaklanmıştı ve cezası ölümdü. İşin püf noktası buradadır. Eğer yerlerse, ölecekler...

Hâlbuki daha önce galaktik bir kanundan bahsetmiştik. Galakside asla ölüm cezası yoktur. Nitekim yedikleri halde öldürülmediler ama sadece sürüldüler. Nereye? Dünya'ya. O halde bu bir ihtar, ancak cahili korkutmaktan ibaret bir şey olmaktadır. 
.
                          Yılan oğulları Elohimler veya Bilgeler ile Havva, tecrit kaidesini bozarak bir dostluk kurdular. Yani çitin öbür tarafındakilerle temas ettiler. Bitkinin, bu şekilde öldürmediğini ama onların itaatlerini temin için konulan bir tehdit olduğunu da anladılar.

Tevrat’ta, “Eğer şu bitkiden yerseniz ölürsünüz” sözü vardır. Bu da hususi bir şekilde yetiştirilmiş bir bitkidir. Sadece Yahve tecrübecilerinin kullandığı bir bitkidir. Bu bitkiden nedense 2.Adem’e yedirmek istememişlerdir. Âdem soyu dünyasal- hayvansal bedenden gelmemiştir. Bu varlıklar yapı ve fonksiyonları itibariyle farklıydılar.

Kimyasaldı ama hayvansal değildi. Yani, titreşim seviyeleri çok yüksekti. Yılan Oğullarından Kâinat ve Evren hakkında yavaş yavaş bilgiler almaya başladılar. Tevrat'ta ve Kuran'da onların çıplak gezdiklerinden söz edilmiştir. Çıplak olduklarının farkında değiller ve Elohim'leri gördükleri zaman üzerlerindeki giysilerin ne olduğunu sormuşlar. 
.
                      Bu gibi bilgiler ilk olarak Elohimler tarafından Âdem ve Havva’nın zihinlerine bu şekilde verilmeye başlanmıştı. Burada verilen bilgi “ELMA”, bilgiyi veren “YILAN” oğullarıdır. İlk olarak Yılan Oğullarıyla görüşen Havva'dır. Öğrendiklerini Elma yı Âdem ile paylaşmak suretiyle onu baştan çıkarmıştır. Yani o zamana kadar uymakta oldukları, emre, aykırı hareket etmek durumu ortaya çıkmıştır.

Hâlbuki bu büyük tecrübenin yöneticileri aslında böyle bir durumu da bekliyorlardı. Ve sık sık teftiş ediyorlardı. Yani meydana getirmiş oldukları bu prototip ne dereceye kadar kendiliğinden bir atılım gösterebilecek diye merak ediliyordu. Zira bu atılımı gösterebilirse, Dünya gezegeninde yeni bir devrenin nesline onları memur etmeleri gerekecekti.

Sık sık teftişlerinde gerek Âdemin, gerekse Havva'nın onlardan saklandıklarını görmüşlerdir. Hiç değilse zamanla Âdem ve-Havva çıplaklıklarının bilgisizliklerinin farkına varmışlardı. Hatta sonradan yapraklarla örtünmüşlerdir sembolik olarak. Yani burada artık Âdem’le Havva'nın zihinlerinde 'daha aydınlığa çıkış' şuurlanmanın ilk kırıntıları görülmektedir.
.
                      Yılan Oğullarından alınmış bilgi ile hareket etme zaruretini hissediyorlardı. Bazı şeyleri taklide gitmişler ve tabi buna Yahve öfkelenmiştir sembolik olarak; ama aslında Yahve ırkının istediği de buydu. Yani bir yerde Adam ve Havva'nın uyanıklığa doğru geçmesini temin etmişlerdir.

Onları Aden bahçesinden hiç bir sebep yokken tutup atmanın imkânı olmadığından bunu bahane ederek yasaklara karşı gelmek, Galaktik kanunlara göre öldürmediler, ama sürüldüler. Bu şekilde Aden Cennetinden kovularak Dünya’ya getirilirler. 

Bazı ezoterik öğretilerde bahsedilen Düşüş meselesi Dünya Âdemi Aden'de yaratılmamıştır. Başka yerde yapılmış ve sonra Aden'e yerleştirilmiştir. Buradan da kovulduktan sonra yaratıldığı bölgeye tekrar yollanmıştır. Yani alındığı topraktan bu sefer ziraat yapması için onu tekrar oraya Dünya ya yolladılar. 
 
                      Ondan sonra doğal olarak, kendilerinde kısırlık meydana getiren bitkiyi yemedikleri için çoğalma sürdü gitti. Hayvansal dünya bedenlerine alışmış olan bu beşeri varlıklar ki bunlar Aden'de bulunur beşeriyete has hayat şuurunun bir kısmını attılar. Tufan’a sebep olan yozlaşma eğilimine kadar devam ettiler.

Her ne kadar Aden'de iken bir Galaktik Kanunu çiğnemiş iseler de, sürgün cezasıyla, gene de oldukça yüksek vasıflarla, kendilerine öğretilmiş olan şeylerle yeryüzünde yaşadılar. Ancak bunu belirli bir süre devam ettirebildiler. Ondan sonra yozlaşma başladı. Tufan olayıyla bilinen temizlik hareketi yapıldı. (O devre kapandı)

Bugünkü bizler orijinal nesille karışmış olan 'melez bir nesiliz. Esasında bu (şekilde) genetik karışımın külli şuuruna da varmaya çalışıyoruz. Dominant olan büyük vasıfları tekrar kendimizde ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Yapmakta olduğumuz bütün beşeri mücadele toplumsal uğraşılar bunun için. Hangi bakımdan ele alırsak alalım, aslında bu büyük (eski) şuurumuza tekrar dönmeye daha doğrusu, büyük genetik karışımdan bize gelen asıl ‘a dönmeye çalışıyoruz.


               Şimdi de yukarıda bahsettiğimiz Tevrat’ta geçen ‘Tanrı Oğulları’ sözünü ele alarak bir sembolü daha birlikte çözmeye çalışalım:
.
                 Muhtemeldir ki, Hıristiyanlıktaki Baba – Oğul - Ruh-ül Kudüs üçlemesindeki Baba-Oğul münasebeti, yani Tanrı oğlu olma münasebeti, Tanrı Oğullarından Galaktik Irka mensup olan Hz. İsa’yı ifade etmiş olabilir. Hz. İsa gerçekten Galaktik Irka mensup Tanrı Oğullarından biriydi. Yoksa anladığımız manada Kadir-i Mutlak’ın oğlu anlamında değil. Haşa.
.
Bu, belirli fonksiyonlar görebilen mütekâmil ve vazife planına mensup bir ırkı biolojik yapıyı ifade etmektedir. Spiritüel vasıfları bize göre çok yüksek olan bir ırkı ifade eder. Tanrı Oğlu o ırka mensup kimse demektir. Elohimlerce yaratılan Tanrı Oğulları duru görü hassasına yeteneğine sahiptiler (Lusit). Saftılar. Yani beden vibrasyonları bizdeki gibi değişik aşılanmalarla orijinalliğini yitirmiş değildir. Telepatik güçleri vardır. Zaman ve mekâna hâkim ve eşyayı değiştirebilirlerdi. Bunlara benzer yüksek yeteneklere sahiptirler.

Bizlerin her ne kadar gerçek Galaktik Irk ’a mensup olmayan, yani birinci Âdem neslinden değil, yerin toprağından meydana getirilmiş bir Âdem neslinden gelmiş olmamıza rağmen şu ayeti de nazarı dikkate almak gerekir. “Sonuncular birinci olacaktır.” 
 
                       Yani bu ikinci Âdem soyunun belli bir gelişmeden sonra, şu anda geride görünmesine rağmen ileride muhakkak ki layık olduğu seviyeye ulaşacaktır demektir. Tekâmülünün gerektirdiği üst seviyeye çıkacaktır. Sonuncular birinci olacaktır.

Şimdiki beşeriyet, mimaride kemerlerde kullanılan kilit taşına benzemektedir. Evrende o kadar önemli bir yer işgal etmektedir. Kemerin ayakta durması kilit taşının mevcudiyetine bağlı bulunmaktadır. İşte dünya insanı da bugün büyük galaktik sistem içinde kilit taşı rolündedir. O kilit taşını oraya koyanlar da onun önemini biliyorlardı. Bir yanımız geliş itibariyle yıldızlara, öte yanımızda Dünya ya yöneliktir. Yani yarımız dünya malı, yarımız uzay malıdır.

Beden formu olarak hepimizde, baştaki bu döllenmeden dolayı bulunan beşeri kişisel çatışmaların kaynağı, en baştaki sosyal kesişmeden dolayı meydana gelen çift eğilimlerin sonucudur. Başta da biz beşer varlığı ırk olarak, soy olarak karışık meydana gelmiştik. Eğer gerçekten saf bir ırkı temsil etseydik, hakikaten eğilimlerimiz de tek yönlü olurdu. O has ırka ait has eğilimler içerisinde devam eder giderdik.
 
                            Bugün hem kozmik, hem dünyasal tesirler daima içimizde çatışma halinde bulunmaktadır. Bu maddecilikle ruhçuluğun çatışması olabildiği gibi, iyilikle kötülüğün, hayırla şerrin vs. vs. çatışmaları da olabilmektedir. İnsanlığın bugünkü çatışmalarının asıl sebebi, kendi ırkının, kendi soyunun saf bir soydan ve ırktan gelmemesindendir; zaten ırk olarak da vasfı “çatışma içerisinde bulunmalarıdır” deniliyor.

Burada şüphesiz, Tufandan sonraki büyük aşılanmaları da dikkate almak lazımdır. Çünkü Atlantis ile Mu’ya ait soy yeryüzünün diğer kıtalarına da intikal ettirilmiştir. Çünkü onların çoğu Galaktik Irka mensup varlıklardı. Hepsi değilse de belli bir yüzdesi Avrupa'ya Asya'ya ve dünyanın diğer kısımlarına intikal etmiştir. Yani aslında yeni bir aşılanma daha olmuştur. Belki ilk önceleri %30 nispetinde olan Galaktik seviye, bu şekilde aşılanmalarla %50 ye çıkarılmıştır. Ve bu arada da pek çok yeni yeni değişiklikler meydana gelmiştir.

Ve artık herhalde yeni bir aşılanmaya da lüzum yoktur. Bundan sonra yapılacak olanlar bilgi bakımından gelişmek, hisler bakımından gelişmektir. Bunlar geliştiği zaman Galaktik, ırktaki büyük modele Sadıklar Planı Tebliğlerinde vurgulanan “Kozmik İnsan” formuna daha uygun bir duruma girmiş olacağız.
.
                    Dünya insanı bugün, Hintçede adına Kali-yuga denilen, Demir Çağı'nın sonlarındadır. Kaba, sert, vurucu, kırıcı son Titanlar devrinin içinde bulunmaktayız. Bunların haricinde hemen hemen hiç bir şey görememekteyiz.

Hayat bugün baskı, zulüm, korku ve istismar ile sürdürülmektedir. Yani bugün dünyada “Kurt Kanunları” geçerlidir. Bu da demir çağının özelliğidir.

Bundan sonraki devir, herkesin daha doğrusu birçoğunun özlemin çektiği Altın Çağ yani Bilgi Çağı olacaktır.

Kaynak ve Yazar :
Gizli Sırlar Öğretisi- Ergun Candan