İnsanlar Olarak Gerçekten de Abarttığımız Kadar Zeki ve Gelişmiş Miyiz?

               Carl Sagan’ın, daha sonra Robert Zemeckis tarafından beyaz perdeye uyarlanan romanı “Mesaj” (orijinal adı “Contact”), uzaydan gelen bir sinyali farkeden ve bu sinyali analiz ederek yıldızlar arası yolculuğu mümkün kılan bir makinenin yapım talimatlarını ortaya çıkaran bir bilim insanının hikayesini anlatır.

Patlamaları, savaşları, prenses ve bilge uzaylıları çok seven Holywood için çok farklı olan bu senaryo, hala en iyi “sert bilim kurgu” filmlerinden biri sayılır. Sert bilim kurgu (hard sci-fi), mümkün olduğunca bilimsel kaidelerden ayrılmadan yazılan roman veya senaryolara denen, örneğine az rastlanan bir bilimkurgu alt türüdür. 


              Filmde dünya dışı zeki varlıkların bizimle haberleşmesi televizyon dalgaları ile yapılıyordu. Televizyon dalgaları, daha doğrusu radyo dalgaları, dalga boyu yüksek dalgalardır. 

Boyları kilometreleri aşar. Bunu dağ, tepe gibi coğrafi engelleri bile aşıp evimize kadar girebilmelerinden anlayabiliriz.

Filmde, öncelikle, radyo dalgaları - dağları tepeleri olmasa da - uzun mesafeleri aşıp uzaylılara ulaşıyor; sonra, uzaylılar da aynı dalgaların içine teknolojik bir aracın yapım planını yerleştirip sinyal olarak bize geri gönderiyordu.

Bu sinyalin içindeki görüntülerden biri de, (uzaylılara ulaştıktan sonra bize tekrar gönderilen) Nazi Almanya’sının teknolojilerinin ne kadar ileride olduğunu göstermek için güçlü vericiler kullanarak canlı yayınla verdiği 1936 Berlin Olimpiyatları yayınıydı. 

                Vericiler o kadar güçlüydü ki,  yayın 25 ışık yılı uzaktaki yıldıza 25 senede ulaşmış ve çok net alınmıştı. Radyo dalgaları da ışık gibi, ışık hızında hareket etmektedir.

Radyo dalgasının (veya ışığın) bir senede aldığı yola “bir ışık yılı” denir. Uzaylıların bu yayını aldıktan sonra bize geri göndermesi de 25 sene sürmüştü. Bu haberleşme, toplamda 50 seneyi bulmuştu. Yani roman (1936’ya 50 sene daha eklersek) 1986 yılında geçmektedir.

Carl Sagan, bu roman üzerinde çalışmaya başladığında sene 1979’du. Diğer bir deyişle, bu “hayali yayın”ın geri gelmesine bir kaç sene daha kalmıştı! Bugün aynı romanı yazmak isteseydik, Berlin Olimpiyatları’ndan günümüze kadar geçen sürenin yarısı kadar uzaktaki bir yıldızı seçmek gerekecekti. Yani roman, 40 ışık yılı uzaktaki bir uzaylı medeniyetinden bahsediyor olacaktı. 

 
               1936 Berlin Olimpiyatlarının açılış konuşmasını yapan ve tarihin en büyük canilerinden Hitler’in, uzaylılara gönderdiğimiz ilk elçi olması, kara komedi sınıfına girse de, filmde asıl vurgulanmak istenen şey Nazi radyo teknolojisinin çok kuvvetli olduğu ve uzaylıların algılayabildiği ilk kuvvetli sinyal olduğudur. Uzak mesafeler arasında radyo dalgaları ile haberleşmek için güçlü vericilere ve hassas alıcılara ihtiyaç duyulmaktadır.

Bugüne kadar evreni hep elektromanyetik spektrumla (tayfla) algıladık. İlk insanlar doğayı görünür spektrumdaki dalgalar (görünür ışık) sayesinde tanıyabildi. Modern insan da doğanın gözle görülemez kısmını kısa dalgalar sayesinde, uzak yıldızları ise kızılötesi dalgalar kullanarak tanımaya devam ediyor. Yarasalar ses dalgalarını kullanarak yönlerini bulurken, sürüngenler de bizim göremediğimiz renkleri görerek yönlerini belirleyebiliyor. Haberleşmek için ise radyo dalgalarını kullanıyoruz. 

(www.acikbilim.com sitesinden alınmıştır. Orjinali: wikipedia açık kullanım lisanslıdır)

                   Ve 2016 yılının başlarında bilim dünyası, Amerika’daki LIGO deneyinin başarılı olduğu haberi ile yankılandı. LIGO, Einstein’ın Genel Görecelilik Teorisini doğrulayacak şekilde kütle çekim dalgalarını tespit ettiğini duyurdu. Teoriyi doğrulamasının yanı sıra bu inanılmaz gelişme, bir takım olasılıkları da beraberinde getirmesi bakımından çığır açacak nitelikte.

1915 yılında sunulan Einstein’ın Genel Görecelilik Teorisine göre, kütleler uzay zaman dokusunu bükmekte, ona açı vermektedir. Einstein, birkaç sene sonra teorisine bağlı olarak, bükülüp eğilen uzay-zamanın dalgalanabileceğini de söylemiş, ancak bu dalgaların varlığını sadece “matematiksel” olarak göstermişti.

Bu, matematiğin öngördüğü ne ilk şeydi, ne de son şey olacaktır. Matematik, göremeyeceğimiz şeyleri bize gösteren, tespit edemeyeceğimiz şeyleri tespit etmemizi sağlayan yegane aracımızdır. Faiz hesaplarından çok daha öte birşeydir. 

 
                  Carl Sagan’dan özür dileyerek belirtmek isterim ki, uzaylı olsaydım sadece radyo dalgalarını değil, kütleçekim dalgalarını da algılayabilen sofistike bir medeniyetle haberleşmek isterdim.

Medeniyetimizi, Dünya adlı bu gezegeni, daha sofistike hale getirmek için ömrü boyunca çaba sarfetmiş Carl Sagan da bana katılacaktır, eminim. Kütle çekim dalgalarını algılayabilen bir medeniyet ileri bir medeniyettir.

Kütle çekim dalgalarını tespit edebilmemiz henüz bize pratik bir katkı sağlamasa da, elimizi kuvvetlendirerek insanlığı bir seviye daha ileri götürecektir. 

                  Karıncaları izleyebiliriz. Onların yaşayışlarını inceleyebiliriz. Onları incitmemeye, rahatsız etmemeye çalışırız. Çalışkan içgüdülerini takdir ederiz. Ancak, karıncaların bizi anlamayacağını düşündüğümüzden hiç bir zaman oturup onlarla iletişim kurmaya çalışmayız.

Çünkü aynı malzemeden mamül dahi olsak, karıncalar bizim için yeterince sofistike değildir. Osmanlı İstanbul’u fethettiği zaman İstanbul’daki karıncaların bundan haberi var mıydı? Benzer şekilde, ya uzaylılar için bizler de birer karıncaysak?

Kütle çekim dalgalarını kullanarak uzaylılarla haberleşmek zorunda değiliz. Ama kendi aramızda haberleşebiliriz. Böylece yükselticilere, rölelere ihtiyaç duymayız. Tüm şehir için, belki de tüm dünya, hatta tüm güneş sistemi için tek bir kablosuz modem yeterli olur. 


               Her gittiğimiz kafede wi-fi şifresi sormak durumunda kalmayız. Tabii ki tüm bunlar, eğer kütle çekim dalgaları yaratmayı başarabilirsek mümkün olur. O ana kadar şu an için sadece ‘dinlemedeyiz’ diyebiliriz.

Birkaç nesil içinde kütleçekim dalgaları üzerinden yürütülecek bir iletişim türünü de başarabileceğimize inanıyorum. İnanmak bilim için doğru bir eylem olmayabilir. Fakat, ortaya çaba koyup umut etmek daha doğru bir fiil olur.

Bilim tek kişiye bağlı olmayan bir bilgi yığınıdır. Bir önceki bilgiyi alıp bir adım ileri götürmeye dayanır. Her klan üyesine bir taş atayıp, av dönüşü klan üyesi sayısıyla karşılaştırarak klandan ayrılan olmuş mu ya da ölen var mı diye tespit etmek için matematiği icat ettiğimizden bu yana herşeyi çok ilerlettik. Daha da ilerleyeceğiz. Sadece ama sadece bilimi rehber edinerek.

Haber Kaynağım :
Yazan : Oğuzhan Kiper  (Evrim Ağacı)
Düzenleyen: Ayşegül Şenyiğit (Evrim Ağacı)
İleri Okuma: Contact (Mesaj), Carl Sagan, New York : Simon and Schuster, 1985.
İleri İzleme:  Contact (Mesaj), Robert Zemeckis, Carl Sagan, Ann Druyan: Warner Bros, 1997Brian Greene Explains The Discovery Of Gravitational Waves, World Science Festival, New York City.